Monday, May 17, 2010

An Interview with Akram Khan - Radikal - 29.04.2010


Akram Khan: “Yolculuğa çıkabilmeniz için yuvanızın neresi olduğunu bilmeniz gerekir.”

Aylin Kalem


Dans dünyasının önemli isimlerinden Akram Khan, Dans Platform İstanbul’un ilk gösterilerini sunmak için İstanbul’daydı. Çağdaş dans ile klasik Hint dans formu Katak’ı bir arada kullanarak kendine özgü bedensel bir anlatım oluşturan Akram Khan Bangladeş asıllı bir ailenin İngiltere’de doğup büyüyen bir oğlu. Köklerine ve kültürel geleneklerine bağlı kalması için 7 yaşındayken annesi tarafından hikâye anlatımına dayanan Katak dansı ile tanıştırılmış. Katak onun için sadece bir dans türü değil, aynı zamanda kimliğinin temelini oluşturuyor. Aynı bir yuva gibi... Annesinin evindeyken, geleneklere bağlı ailenin iyi evladı olduğunu, kapıdan dışarı çıktığında ise kendini daha İngiliz hissettiğini de itiraf ediyor. Bu ‘arada olma’ hali onun dans çalışmalarının doğasını da belirliyor.

Khan, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde “Gnosis” ve “Sacred Monsters” adlı 2 farklı çalışmasını sergiledi. Ünlü Japon vurmalı çalgı topluluğu Kodo’dan Yoshie Sunahata ile sahneyi paylaştığı “Gnosis”te, Hindu epiği Mahabbarata’nın unutulmuş hikâyelerinden, kör bir kral ile evlendirilen Gandhari’nin kendini gözbağına mahkum ederek verdiği tepkisini doğaçlama dans ve belirlenmiş koreografi ile sunarak izleyicileri büyüledi. Ertesi gün ise gelmiş geçmiş en özel bedene sahip bale sanatçısı Sylvie Guillem ile ortaklaşa oluşturdukları “Sacred Monsters”’da farklı dans eğitiminden gelen iki virtüöz dansçının kendi bedensel eğitimleriyle olan ilişkilerini anlattıkları, sorguladıkları, yabancılaştırarak yapıbozumuna uğrattıkları, ayrıştırdıkları, sentezledikleri ve tüm bu süreci dil, jest ve kimlik katmanlarında da işledikleri bir çalışmaya tanık olduk. Seyirciyle doğrudan kurulan bağ, çağdaş sahneleme yöntemlerine, pek karşılaşmadığımız türden güçlü bir önerme getirdi. Paylaşıma dayalı bu samimi ilişki Akram Khan ile yaptığımız söyleşide de hissediliyordu.

Geleneksel bir dans formu olan Katak’ın çağdaş dans üretiminizde nasıl bir yeri var?
Katak yaptığım herşeyin temelini, gittiğim her yerin başlangıç noktasını oluşturuyor. Çok uzun zamandır Katak yapıyorum ama hala yeterli değil. Katak bana sağlam bir dayanak, yapı ve temel sağlıyor. Yuva gibi. Yolculuğa çıkabilmeniz için yuvanızın neresi olduğunu bilmeniz gerekir. Katak yaptığım her çalışmada döneceğim yuvam. Her hareketimde Katak’ın varlığını hissediyorum. Onunla bağım duygusal, psikolojik, fiziksel... Köklerimi oluşturuyor.

Çağdaş dans ve Katak arasında bir paralellik var mı?
Katak, 7 Hint dansı formundan gündelik harekete en yakın olanı. Bir yandan bilimsel ve matematiksel bir yapısı var, bir yandan da benim şu andaki konuşma halim kadar doğal. Katak hikâye anlatmaya dair bir dans türü. Hikâye anlatıcılarının kendilerine özgü bir biçimde hikâyelerini aktarmalarına dayanıyor. Bu yüzden oldukça organik. Çağdaş dans eğitimi almaya başladığımda Alexander Tekniği, Release Tekniği ve daha sonra da Graham Tekniği çalıştım. Release Tekniği’nin de, insan hareketiyle olan ilişkisi diğerlerine göre çok daha organik. Örneğin bale gibi bedeni yeniden şekillendirmek üzere zorlayan bir teknik değil. Balede insan bedeninin doğal ayakta duruşuna aykırı bir durum söz konusu, oysa Katak’ta sadece ayakta duruşta bile normal bir şekilde mi duruyorum yoksa Katak dansının bir parçası mı anlaşılmayabiliyor. Katak’ın klasik bir dans formu olmasına rağmen gündelik hareketle doğrudan bir ilişkisi var. Bu yüzden bu klasik dans formu kendini bedende değil sunuş biçiminde gösteriyor.

Dansınızda el jestlerini bolca kullanıyorsunuz. Çağdaş dansta bununla pek karşılaşmıyoruz. Bu size göre dansınızda tamamlayıcı bir öğe mi?
Tüm Hint dansı formlarında kodlanmış el jestlerini kullanıyoruz.Çağdaş dansta el jestleri kullanılmıyor. Katak’ta enerji merkezden tüm bedeni kaplayarak parmak uçlarından mekâna yayılıyor. Çağdaş dansta ise enerji merkezde odaklanıyor. Enerjinin dışarı çıkabilmesi için pencerelere ihtiyaç var. Eller çocukluğumdan beri benim için büyük önem teşkil etti.Çocukluğumda hikâyeler ellerle anlatılıyordu. Bu yüzden has bir çağdaş dans yaptığım söylenemez, ellerim her zaman çağdaş dansa göre fazla aktif.

Ayaklarınız da...
Evet tabii. Bu da Katak’ın başka bir yönü. Hint klasik dansında müzik, dans ve tiyatro birdir. Dansçı aynı zamanda müzisyen ve aynı zamanda oyuncudur. Dansçının sadece dans etmesi Batılı bir düşüncedir.Katak’ta dansçı bir yandan hikâyeyi anlatır bir yandan da ayaklarıyla müzik yapar. Üçü bir yerdedir.

Başka sanatçılarla işbiriğine girdiğiniz projeler var: Sidi Larbi Cherkaoui, Juliette Binoche, Anish Kapoor ve şimdi Sylvie Guillem... Bu sanatçılarda sizi çeken nedir?
Onların ne yaptıkları ve hangi seviyede yaptıkları çok önemli tabii, ama yeterli değil. Kendime şu soruyu soruyorum: Bu çalışma beni ve onları başka bir yere taşıyor mu? Eğer bu gerçekleşiyorsa o zaman birlikte çalışmak beni büyülüyor. Sylvie ile böyle oldu. Sylvie’de klasik eğitim almış bir beden ve son derece çağdaş bir zihin var. Çok cesur ve devrimci. Risk barındırsa da çalışmasında yeni yerlere gitmekten korkmuyor. Ben de çalışmalarımda tanımadığım yerlere gitmiyorsam sanatçı olarak geliştiğimi düşünmüyorum. Gelişmek için bende olmayan şeylere sahip sanatçılarla çalışmak istiyorum. Örneğin görsel sanatçı Anish Kapoor ile sadece vakit geçirmekle bile çok şey öğrendim. Bedene, mimariye, ışığa bakışım değişti. Benden çok daha iyi olan sanatçılarla çalışmaya bayılıyorum.

Yaratım sürecinde sizi en zorlayan şey nedir?
Bir çok şey var. Sanırım en zoru oluşturduğum malzemeleri ve sahneleri çıkarmak zorunda olmam. Bunların benim için işlediğini düşünsem ve onlara bağlanmış olsam da, dışarıdan bir göz için esere hizmet etmiyorsa bırakmam gerekiyor. Bu yüzden mutlaka bir dramaturg ile çalışıyorum. Dansta çok karşılaşılan bir durum değil, biliyorum. Ama çalışmalarım hikâye anlatma temeline dayanıyor ve beden sözden daha net anlatabiliyor.Kimi zaman işin içinde olduğumdan dışarıdan ilk kez izleyen biri için nasıl göründüğünü kavramam zor olabiliyor.

“Gnosis”’te Sufi geleneğini de kullandınız.
Sadece bir öğesini. Katak’ta hem Hindu hem de İslami öğeler var. Tüm dinlerin birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum. Hint dansı bir eğlence formu değil, ruhani bir formdur. Onu egzotik kılan Batılı bakıştır. Katak yaptığımda stüdyo benim için bir tapınaktır, çağdaş dans yaptığımda ise stüdyo bilimsel bir laboratuara dönüşür. Dansımda kutsal ile bilimsel bir aradadır. Asya’da dikey olana müthiş bir bağlılık vardır. Batı’da ise yataylık öndedir. Dikey olan bize, bizden çok daha büyük bir gücün varlığını, büyük bir resimde sadece küçük bir parça olduğumuzu hatırlatır.

Monday, July 13, 2009

Taldans'a Montpellier'de alkış (Radikal, 12.07.09)

Photo credit: Alex Davies



Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı tarafından kurulan Taldans, 'Dokuman' adlı gösterisini Fransa'da Türkiye Mevsimi kapsamında 29. Montpellier Dans Festivali'nde sahneledi. 'Dokuman', festivalin en çok alkış alan gösterilerinden biriydi.
Aylin Kalem

2009 Fransa’da Türk Mevsimi hazırlanma sürecinde en son dakikada Erdoğan-Sarkozy krizi yaşandı ama mevsimin açılmasıyla birilikte endişeler ortadan kalktı, üstelik kriz sayesinde yabancı basın Türk Mevsimi’nden haberdar oldu. Culturesfrance ve İKSV ortaklığıyla yürütülen Fransa’da Türk Mevsimi organizasyonunda Paris, Marseille, Lille başta olmak üzere Fransa’nın çeşitli yerlerinde Mart 2010’a kadar 400 proje gerçekleşecek.
Taldans, 29. Montpellier Dans Festivali’nde ‘Dokuman’ adlı çalışmayı sergileyerek bu kapsamdaki ilk etkinliği gerçekleştirdi. 1-2 Temmuz’da olmak üzere 2 kez seyirciyle buluşan ‘Dokuman’ı ilk temsilinde Culturesfrance’tan Sophie Renaud ile Arnaud Littardi, ve İKSV’den Leman Yılmaz da seyirciler arasındaydı. ‘Dokuman’, oyun boyunca gözlemlenen tepkilerden anlaşıldığı üzere genel seyircinin büyük beğenisini kazandı. Festivalde sergilenen işlerin arasında genel seyircinin en fazla keyif alarak izlediği işler arasında yerini aldı.
Montpellier seyircisi Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı tarafından kurulan Taldans’ı önceki çalışmalarından da tanıyor. 2005’te sezon içinde ‘Dolap’ ve ‘Sek Sek’i, 2006’daki festivalde ise ‘Graf ’ı sahnelemişlerdi. Bu kez, ilk defa olmak üzere bu kadar kalabalık bir kadroyla bir iş ürettiler. Sahne üzerinde Kerem Gelebek, Loup Abramovici, Cevdet Erek ve Erki De Vries ile, ışıkta Yüksel Aymaz ve dramaturjide ise Gurur Ertem ile çalıştılar.
Kaplan ve Sızanlı bu projeye Linz’deki bir dokuma fabrikasında başlıyorlar. Fabrikayı gezerken bir panoya rastlıyorlar. Bu panoda işçiler ve çalışanlara yöneltilmiş bir soru yer alıyor: ‘Kalite nedir?’ Bu soruyu kendilerine de yöneltiyorlar ve bu bağlamda işlevselliği inceleyerek bu projeye başlıyorlar.
Ses ve ritim, ‘Dokuman’ın temelini oluşturuyor. İlk başta ‘A Capella’ olarak ‘dokuman’ sözcüğünü farklı ritimlerde çeşitliyorlar. Daha sonra dört dansçıyı yan yana görüyoruz. Birbirlerine kafalarını çevirerek ‘cık’ seslerini fırlattıklarında ortaya 9/8’lik bir dokuma temposu çıkıyor. Müthiş bir konsantrasyonla bu tempoyu devam ettiren dansçılar kimi anlarda özellikle bu düzeneği aksatarak mekanizma ve hata ilişkisinin altını çiziyorlar. Parça boyunca çeşitli sesler ve ritimler ara ara bize hatırlatılıyor. Bu ritimler hareket, ışık ve mekânın mimari olarak bölünmesiyle destekleniyor. ‘Dokuman’ın ses kompozisyonunu oluşturan Cevdet Erek ile mekânı düzenleyen Erki De Vries de sahnede dansçılarla birlikte yer alıyor, kendi solo bölümlerini gerçekleştiriyor.
‘Dokuman’ın bir başka belirleyici yanı ise mekânın süreç içinde değişmesi. Hafif panolardan oluşan mimari, süreç içinde bölünüyor, ayrışıyor, parçalanıyor, seyreliyor, genişliyor. Panolar arasında çeşitli boşlukların oluşması mekânda da ritim oluşturuyor. Modüler olarak işlevselliğini yürüten mimari yapı, sahnede ritimsel bütünlüğü oluşturmak adına kimi zaman dansçılarla bütünleşiyor; onların uzantısına dönüşüyor. Kimi zaman ise bedenler mimari yapının uzantısı oluyor. Bunların hepsi bir ritmi koruyarak gerçekleşirken ışık da bu ritme dahil oluyor.
‘Dokuman’ı İstanbul ile birleştiren bir özelliği ise sahnede kullanılan malzemelerin basitliği. Panoların köpükten olduğu, dansçıların kaldırdığı andaki hafifliğinden anlaşılıyor. Panonun gerisinden gelen vurmalı sesin ince plastik tüpler olduğunu daha sonra keşfediyorsunuz. Yine aynı şekilde, kulağa farklı gelen vokal bir sesin daha sonra iki kanallı kocaman bir boru ile oluşturulduğunu görünce şaşırıyorsunuz. Bunun gibi pek çok sürpriz peş peşe karşınıza seriliyor. Belki bu kadar çok olması “acaba şimdi ne olacak?” sorusunu sorduruyor ve bir sonraki komik unsuru beklemeye başlıyorsunuz. Oysa Kaplan ve Sızanlı amaçlarının komik durumlar yaratmak olmadığının altını çiziyorlar. Ancak Cevdet Erek’in, yine son derece basit malzemelerle oluşturduğu pano ile duş ışıkta gerçekleştirdiği ‘elektrogitar’ solosu parçada komik bir unsur olarak yerini birinci sırada alıyor. Panoya bir de renkli ampuller eklenince ortaya İstanbul’un minibüs/dolmuş içi renkli ışıklandırmaları ve süslemelerini andıran kitsch bir görüntü çıkıyor.

Farklı görüşler

‘Dokuman’ genel seyircinin büyük beğenisini toplasa da uluslararası eleştirmenler tarafından oyunla ilgili birbirinden farklı görüşler alındı. Kaplan ve Sızanlı’nın önceki çalışmalarını da takip eden Fransız eleştirmenler ‘Dokuman’dan övgüyle söz ettiler. Bu çalışmanın Avrupa’daki festivallerde gösterilen yüksek standarttaki işlerden farklı olmadığını dile getirdiler. Fransız basını Taldans’ı öncelikle Fransız eğiliminden dolayı rahatlıkla takip edebiliyor. Bu eğiliminin nedeni olarak öncelikle Filiz Sızanlı’nın Montpellier’deki koreografi merkezinde eğitim almış olması, Fransız koreograf Mathilde Monnier’nin çalışmalarında dans etmesi, Kaplan ile birlikte Fransa’daki çeşitli organizasyonlarda çalışmalarını sergilemeleri, ayrıca Kerem Gelebek’in Angers’deki koreografik merkezde eğitim alması ve Loup Abramovici’nin Portekizli ve Fransız bir dansçı olarak Fransa’da çalışmış olması sayılabilir. Bu nedenle, Taldans’ın çalışmaları Türkiye’deki çağdaş dansta Fransız etkisinin örneği olarak rahatlıkla gösterilebilir. Buna karşılık festivale İsrail, Amerika, Danimarka, Almanya ve İsveç’ten gelen eleştirmenlerin oyunla bağ kurmaları biraz daha güç oldu. Öncelikle, oyunun İstanbul ile ilişkisini değerlendiremeyen eleştirmenler için oyunun bağlamını kurmak güç oldu. Kimisi ise İstanbul’dan gelen bir topluluktan sahnelemeye dair daha farklı önermeler beklediğini belirtti. Bir kısmı ise koreografideki önerme ve niyetin belirsiz olduğunu vurguladı. Tüm bu farklı görüşlerin genelinde, ‘Dokuman’ festival programında kuşkusuz, sahnede yarattığı özgün atmosferiyle farklı bir çalışma olarak dikkate değer bir yerde duruyordu.

Saturday, June 6, 2009

Fransa’nın “dans ve yeni teknolojiler” alanındaki öncü topluluğu Cie Mulleras Talimhane Tiyatrosu’nda.


boDig (beden odaklı ifadeler girişimi derneği), Fransız Kültür Merkezi desteği ve Kurye Organizasyon işbirliğiyle Cie Mulleras’ın “Traces-96 Détails” adlı dans ve multimedya gösterisini sunuyor.


Sahne sanatları ve yeni teknolojiler alanındaki üretime odaklanan boDig, Eylül 2008’de “ara-yüz(süz) / bedenler ve teknolojiler” adı altında düzenlediği uluslararası etkinlikler serisinin ardından bu sonbaharda organizasyonunu “Fransa’da Türkiye Mevsimi” kapsamında, İstanbul ile eşzamanlı olarak Paris’e de taşıyacak. Bu sürecin bir başlangıcı olarak boDig, Fransa’dan bir dans topluluğunu Talimhane Tiyatrosu’nda 10 Haziran 20:00’da gösteri yapmak üzere davet ediyor. boDig ve Kurye işbirliğiyle Kurye Video Festivali programında yer alan bu çalışma, son derece titizlikle hazırlanmış görsel bir şölen niteliğinde.


Didier ve Magali Mulleras’ın 1986 yılında kurduğu Cie Mulleras dans ve yeni teknolojiler alanında üretim veren ilk topluluklardan. Kurulduğu dönemden beri kesintisiz olarak gösterilerini sunan topluluğun 25’ten fazla koreografik çalışması var. Yapıtları şimdiye kadar, aralarında Monaco Dance Forum, ICA Institute of Contemporary Art – Londra, Centro Cultural de Bélem – Lizbon, Centro ITAU Cultural - Sao Paulo, Montpellier Danse, Dance on Camera Festival - New York, Festival SeNef – Séoul ve ISEA’nın da bulunduğu pek çok önemli organizasyonda gösterildi.


Multimedya sanatçısı Nicolas Grimal’in topluluğa katılmasıyla birlikte, Cie Mulleras 1998’den bu yana çalışmalarını önce web ortamında oluşturuyor, ardından sahne çalışmasına dönüştürüyor. Bundaki amaç yeni teknolojilerin önerdiği ifade biçimlerini araştırıp daha sonra dans, müzik, video, interaktif ve multimedya bölümler arasında etkileşimin olduğu sahne çalışmaları oluşturmak.


Topluluk, bu yöntemle oluşturduğu ilk çalışması “mini@tures” ile 2000 yılında büyük bir çıkış yapıyor. Hareket içeren kısa kesitler, mikro-filmler olarak web ortamında yer alıyor. 100 adet video-klip daha sonra sahne çalışması için ana malzemeyi oluşturuyor. Web, sahneye yönelik yeni bir üretim alanı olarak değerlendiriliyor. Bu yeni alanda, dans ve imge arasındaki ilişki yoluyla sahne çalışması ve multimedya arasında köprü kuruluyor.


“96 Détails” ise koreografiye grafiksel bir estetikle yaklaşan interaktif kullanıcıya yönelik bir web çalışması olarak başlıyor. 96 sayısı, bir kübün her yüzeyinde eşit 16 karenin toplamını yansıtıyor. Kullanıcı, topluluğun internet sitesindeki 96 adet dans sekansında zaman, mekan, yön, ses ve renk üzerinden değişiklikler yaparak kendi koreografik seçimini oluşturabiliyor. İstanbul’da gösterilecek “Traces-96 Détails” ise bu çalışmanın sahne ürünü. Web’den sahneye geçişte bu çalışma, görselliği dramaturjik bir öğe olarak kullanan, dijital sanatlarla canlı sanatlar arasındaki ilişkiye dayanan bir araştırma niteliğinde. Başlıca imge, hareket, ışık, ses, metin ve grafik öğelerden oluşan bu çalışma multimedya estetiğinin sahne üzerinde bir güzellemesi. Aynı web’de olduğu gibi farklı modüllerden oluşuyor. Web ortamındaki versiyonlarına topluluğun internet sitesinden girilip oynanabiliyor, sitelerinde bulunan video kesitlerinden ise web çalışmalarının sahne ortamına nasıl taşındığı izlenebiliyor. http://www.mulleras.com/


Topluluk ile ilgili yurtdışı basından kesitler:“Mulleras yenilikçi, ve bilgisayar teknolojisini ilginç şekillerde kullanan az sayıdaki topluluklardan.”The London Times


“Mulleras dijital sanat alanının önemli araştırmacılarından.”Ballet Tanz


“Mulleras, Avrupa’nın en önde gelen dans topluluklarından. Çığır açan dans/teknoloji çalışmalarından birini görebilmek için nadir fırsatlardan biri.” ICA London


“Yeni dans çalışması “Traces” alışılmış kodların ötesine geçiyor, seyircinin kendi okumasını yapabileceği anlar ve durumlar sunuyor.” Danser


Gösteri bilgileri:
Traces – 96 Détails
Cie Mulleras: Didier Mulleras, Magali Mulleras, Nicolas Grimal, Elisabeth Nicol, Severine Prunera
Yer: Talimhane Tiyatrosu
Tarih: 10 Haziran 20:00
Biletler: 15 TL (tam), 10 TL (öğrenci)
Biletileri gösteri öncesi Talimhane Tiyatrosu’ndan temin edebilirsiniz.




Friday, May 1, 2009

boDig@Tunis (8ème Rencontres Chorégraphiques de Carthage)


Les Rencontres Chorégraphiques de Carthage
Danse et Nouvelles Technologies
boDig
THE KNOT THEORY / Düğüm Teorisi

konsept ve koreografi: Beliz Demircioğlu Cihandide (Güneş Çağlar ile)
dramaturji: Aylin Kalem
ses ve etkileşim tasarımı: Selçuk Artut
görsel ve etkileşim tasarımı kontrolü: Ahmet Güzererler
Operasyon: Ercan Cihandide ve ekibi

Bu proje, Absent Interfaces Lab kapsamında Tanzquartier Viyana'da, L’animal a l’esquena (Celrà-Girona) rezidans sürecinde ve İstanbul Bilgi Üniversitesi – Sahne Sanatları Alanı dans stüdyosunda geliştirilmiştir. "boDig 08" - Bedenler ve Teknolojiler kapsamında 23 ve 24 Eylül 2008'de garajistanbul'da sergilenmiştir.

3 Mayıs19:00Ibn Rachiq / Tunus
festival programı için: http://www.nesselfen.org/rcc09/mod.php?page=programmehttp://www.printemps-danse.planet.tn/
http://www.bodig.org/

festivalde boDig'in diğer etkinlikleri:
residence - work-in-progress "Taksim Müşterek" - Berrak ve Burak Yedek (boDig & d-flesh işbirliğiyle)
http://www.taksimmusterek.com/

anti-conférence (Armando Menicacci)
rencontres réseaux (Philippe Baudelot)

Saturday, April 25, 2009

boDig (Istanbul)@Pixelist: Electronic Arts & Subcultures Festival


boDig is participating to Pixelist Festival with a workshop and performance extract.

29 April

16:00-20:00

santralistanbul E4-302


Workshop: Interactive Play with Movement

This is a movement workshop realized with specially written codes using MaxMSP/Jitter software. It is a design for perception suggestive of the redefinition of time and space. Based on the relations of the physical body with its processed images, the workshop is triggering improvisation and creativity by re-positioning the parameters of space, and transfers virtual movement to actual environment.


An interactive dance performance: The Knot Theory (an extract)

Knot: Is it a problem that needs to be solved? Or a connector that binds the torn? Can it be both?The only way to bind what only seems bonded in the surface is to cut even deeper. While “The Knot Theory” analyzes the surface and below the surface sides of incidents and relations, it is affected by the mathematical theory of Koningsberg’s Seven Bridges, a surgery, absurd theater, and the probabilities that interactive technologies create. When communication webs that consist of disconnected pieces are connected in different ways can they cause variant outcomes? “The Knot Theory” is a search with body language that goes deep in a well of possibilities.


This work has been developed at Absent Interfaces Lab in Tanzquartier Wien (Austria), artist residency at L’animal a l’esquena (Spain) and rehearsals at Performing Arts Track at Istanbul Bilgi University (Turkiye). It has been performed at garajistanbul during boDig 08 Festival and will be performed in May the 3rd 2009 at “Rencontres Chorégraphiques de Carthage” Tunis.


Credits:

Concept and Choreography: Beliz Demircioglu Cihandide (with Gunes Caglar)

Dramaturgy: Aylin Kalem

Sound & Interaction Design: Selcuk Artut

Interaction Design Control: Ahmet Guzererler

Surgery: Ercan Cihandide, M.D. and his team

Production: boDig


For more info:www.pixelist.cc

Saturday, April 11, 2009

Human Gait Research Project


Paris 8 Üniversitesi Mediadanse Direktörü Armando Menicacci, yürüyüş parametreleri üzerine bir proje geliştiriyor. Bu projede," baş-göğüs kafesi-leğen kemiği" hareketine bağlı olarak yürüyüşün hızlanması ve yavaşlaması analiz edilecek. Hızölçerler kullanılarak toplanan veri istatistiksel olarak incelenecek ve farklı yürüyüş grupları bulunduğu hipotezinin sağlaması yapılacak. Bu verilerin toplanabilmesi için 5 dakika vücudunda sensörlerle yürüyecek dansçı veya dansçı olmayan katılımcılarla birlikte çalışmak istiyoruz. (Katılımcıların isimleri saklı kalacaktır.) Yürüyüş üzerine bu deneyimiz 15-16 Nisan 2009 tarihlerinde santralistanbul'da E4-302 dans stüdyosunda gerçekleşecektir.Lütfen kayıt için nctosun@bilgi.edu.tr adresinden bizimle iletişime geçiniz.

İstanbul Bilgi Üniversitesi - Sahne Sanatları Alanı - boDig





Friday, March 27, 2009

Yeninin Seyri, Seyrin Yenisi 06 "Yeniden Üretilebilirlik Çağında Beden ve Teknoloji"

İstanbul Modern Sanat Müzesi ve Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi'nin işbirliğiyle düzenlenen "Yeninin Seyri, Seyrin Yenisi" başlıklı konuşma dizisinde, farklı disiplinlerden konuşmacılar bir araya gelerek dans, tiyatro ve performansın yeni form arayışlarını yerel bir bağlamda
tartışmaya açıyor.

Dizinin altıncı oturumu "Yeniden Üretilebilirlik Çağında Beden ve Teknoloji" başlığını taşıyor. Çağdaş sanat pratiklerinin teknolojik gelişmeler çerçevesinde geçirdiği dönüşüme odaklanan oturumun konukları Hasan Ünal Nalbantoğlu ve Aylin Kalem.

Konuşmacılar bir yandan dijital kültürün günümüz üretim-tüketim pratiklerini nasıl şekillendirdiğini ele alırken, diğer yandan da yeniden üretim teknolojilerinin "şimdi ve burada" ile özdeşleşen sahne sanatları üzerindeki etkisini tartışmaya açacak.

Tarih: 28 Mart 2009, Cumartesi, 14.30
Yer: İstanbul Modern Sinema Salonu
Konuşmacılar: Hasan Ünal Nalbantoğlu, Aylin Kalem
Moderatör: Şafak Uysal
Etkinlik ücretsizdir.